20 Temmuz 2010 Salı

Acı nedir ki abi

Ne kadar acı değil mi?

Karanlık bir yaz akşamında, seçtiğin yıldızın senin yıldızın olduğunu düşünmen

Bir sürü yıldız var oysa ki. Nereden biliyorsun ki o yıldızın senin olduğunu?

Hayır! Acı olan bu değil.

Mevsimler geçiyor, yıllar bitmek bilmiyor

Yıldızının peşindesin hala.

Milyonlarcasının arasından o farklı senin için

Bilmiyorsun nedenini, bilmek çok da umrunda değil zaten.

Bu gizem çekiyor kendine belki...

İç organlarım hararetli bir kavga içinde

Bu duygu karmaşasında çıkıyorum yukarıya

Açıyorum avuçlarımı, yalvarıyorum.

Tutmak istiyorum artık ama tutamıyorum

Tutamıyorum çünkü kayıyor ellerimin arasından

Yılmıyorum vazgeçmiyorum, ilk günkü gibiyim

Biliyorum! Bir gün benim olacak, hissediyorum!

Acı olan bu değil işte, düşünmeye başlamışım artık yıldızım mısın diye….

Ama şu da var, acı nedir ki abi?

26 Haziran 2010 Cumartesi

GEA-Hayat Stajı

Sabah 9'da kalk, metroya bin, işe gel, aynı şekilde evine git, yat.

Her ne kadar yaptığım iş keyifli olsa da bir süre sonra monotonluk bunaltıyor insanı.

Yine o monoton günlerin birinde metroya binerken, hayat stajı başlıklı bir afiş gördüm.

İlgimi çekti, araştırdım, düşündüm, katılmaya karar verdim.

Hayat Stajı, aslında bir sosyal sorumluluk projesi. Merak edenler ve bilmeyenler Google'a hayatstajı yazabilirler.

Gelelim dün akşam katılmış olduğum tanıtım toplantısı ile ilgili izlenimlerime.

Başlaması gereken saatten biraz erken gittim; ortam sıcaktı. Kısa sürede insanlarla tanışma fırsatım olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Tanıtım konuşmasını, Sosyolog Umut Dinçşahin yaptı.

''GEA'' nın tanımını, neler yaptığını, gelecekteki hedeflerinin neler olduğunu kendisinden dinledik.

Çok çok olmasa bile bence etkili bir konuşmacı.

Bir konu dışında, diğer herşey benim için çok güzeldi.

O konuyu bizzat Sayın Umut Dinçsahin'in sözleriyle dile getirmek istiyorum.

-Bizim yeni üyeye ihtiyacımız yok. Zaten 100 kadar üyemiz var ve gördüğünüz gibi çok kalabalığız. Yani biz üye falan toplamaya çalışmıyoruz, zaten ihtiyacımız da yok (2.tekrar).

Sosyal sorumluluk projelerinden, insanların bilinçlendirilmesinden, yeni nesillerin eğitilmesinden bahsediyoruz. 100 kişiyle neyi değiştirebiliriz, Sayın Umut Hocam. Depremde göçük altında kalan 100 insanı kurtarır; sonra yeni depremde 200 insanı daha kurtarırız.
İlk depremde 300bin kişi ölür, 2.sinde 100bin belki de.

400bin insan ölürken 300 insanı kurtarmak insanı tatmin eder mi? Beni etmez.

Kaçak yapılar, eksik malzemeler kullanarak ev inşa edenler, bunlara göz yuman devlet büyükleri oldukça, bu çalışmalar bir yere varmaz.

Bazı sorunları gerçekten kökten çözmek, değiştirmek içinse güç gerekir; büyük,bilinçli bir kitle gerekir.

Bu güçte yeni gelecek olan 100bin üyeyle sağlanır. Yani sizin, artık bizim diyorum, hedefimiz yüzbinler olmalı.

Karşınızda sizinle ticari bir iş yapmaya çalışan ve verdiğiniz fiyatta indirim bekleyen müşteriler yok.

O yüzden içten içe size ihtiyacımız yok gibi mesajlar vermekteki amacı ben şahsen anlamsız buldum.

Abimizin donanımlı biri olduğu, duruşuyla ve konuşmalarıyla hissediliyor. Bu sıkıntımı yüzyüze dile getirdiğimde, belki de gözlemimin yanlış olduğu kanısına varacağım.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Sokak Çocukları

Kendimi yazılı olarak ifade etmekten pek hoşlanmıyorum. Hoşlanmadığım için bu anlamda kendimi hiç geliştiremedim. Olsun...Bu ilk blog yazım ve benim için çok önemli.

Girişi uzatmadan konuya girmek istiyorum. 2006'dayım. İstanbul'da 2.senem. Esenler Metro'sunun çıkışındayım. Hangi ayda olduğunu hatırlayamasam da havanın çok soğuk olduğunu hatırlıyorum. Çok açım, yemek yiyebileceğim bir yer arıyorum. Tam karşıya geçecekken bir çocuk görüyorum. Onu uzaktan izlemek için karşıya geçmekten vazgeçiyorum.

Bir mağazaya giriyor. Mağaza çalışanları veya sahipleri tarafından dışarı çıkartılıyor. 'Sokak Çocuğu'. Para için dileniyor diyorum ve izlemeye devam ediyorum. Yol boyunca karşısından gelenlerden para istiyor ama sonuç nafile. Aslında dilencilerden nefret ederim ama daha reşit olmadan sokaklarda para dilenmek zorunda bırakılan 'çocuk'lara dilenci gözüyle bakmıyorum. Çaresiz bir şekilde kaldırım kenarına oturuyor ve ağlamaya başlıyor. O anda içimdeki katil uyanıyor. Kardeşim yaşında olan bu çocuğu doğurup sokağa bırakan insanlar geliyor aklıma. Öfkem tavan yapıyor çünkü bu insanların yaşamayı hakketmediğini düşünüyorum. Onu zorla sokağa çıkarıp, getirdiği paralarla keyif yapan kişiyi bulsam gözümü kırpmadan öldüreceğimi biliyorum.

Bir kişiyi öldürmenin, bu sorunlara tamamen çözüm getireceğini bilsem kendimi feda etmeye hazırım. Hedefim bu sorunları kökten çözebilmek. Çözümü neyin getireceğini henüz ben de bilmiyorum. Belki birden fazla kişinin ölmesi, belki eğitim belki de ilerde görebileceğim şeyler. Bildiğim tek birşey var; Bu hedefe ulaşabilmem için paraya ve güce sahip olmam gerektiği. Bu arada unutmadan, ufak kardeşimizin yanına tabiki de gidiyorum. Onunla geçirdiğimiz unutulmaz zamanlar ise başka bir günün yazısı...